Üniversite adayları ve lise öğrencileri için >>>
Eğitimin insanın hayatında kaldıraç etkisi oluşturduğunu biliyorum.
Eğitim, tıpkı bir sigorta poliçesi gibidir.
Zamanında alınmadıysa 'ihtiyaç durumunda' satın alınamayacağını düşünüyorum. Üstelik sigorta poliçesinin kullanılmama durumu hatta temennisi vardır. Ancak eğitime yapılan yatırımın hayatın her aşamasında katma değeri büyüktür.
Çünkü mutlaka kullanılır, fark oluşturur.
O fıkrayı bilirsiniz.
Hani Hoca damdan düşmüş. Komşular yerde yatan Hoca için 'hekim, hekim çağırın' diye seslenmişler. Hoca az kendine gelince 'Hekim değil bana damdan düşen birini bulun, o benim halimden anlar' demiş ya. İşte ben bu 'düşme' deneyimine sahip bir eğitimciyim. Düşmenin ne olduğunu, ayağa kalkıp devam etmek için neler yapılabileceğine dair öğrendiklerim var.
Ve fevkalade bu öğrendiklerimi paylaşma motivasyonum var.
Şayet eğitimci değil de bir başka meslek sahibi olsaydım, ekmeğimi elime aldığım tarihi işaret edip 'o tarihten beri' derdim. Ancak ben 5 yaşında Kars Gazi İlkokulu'na başladığımdan bu yana eğitim-öğretim işindeyim. Elbette çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda bir meslek profesyoneli değildim. Fakat nasıl öğrenilemeyeceğini, okul hayatında nasıl çuvallanılacağını, sınavlarda nasıl başarısız olunacağını o yıllarda öğrendim.
İşin ilginç yanı yıllarca kaçmaya çalıştığım, ara sırada başardığım öğretim yapıları benim hayatım oldu. Ödevlerinden korktuğum öğretmenler beraber çalışmaktan sevinç duyduğum meslektaşlarım oldu. Hoca dersten atmasın diye taşıdığım kitap, belime sıkıştırdığım defter benim kariyer yolculuğumun kendisi oldu.
2001'de Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesinde Sosyoloji Bölümünden mezun oldum.
2007'de İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Felsefe Grubu Öğretmenliği Yüksek Lisans programında mezun oldum.
2021'de Biruni Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Programını Lise öğrencilerinin 21. yüzyıl becerilerini algılama düzeylerinin incelenmesi / Investigation of high school students' 21st century skills perception levels başlıklı araştırmamla tamamladım.
'Akış hali' kavramını bilirsiniz ya da duymuşsunuzdur. Hani bir şeylerle uğraşırken kendini yitirecek kadar keyif aldığımız durum.
İşte ben de okuma yazma bilmediğim yaşlarda, vaktiyle Almanya'da maden işçisi olan babamın getirdiği daktilonun tuşlarına basarak, makarasını sararak, kapağını küçük metal arabalarım için rampa - garaj yapıp oynardım. Daktiloda saatler geçirirdim. Sonra beyaz yakalı, siyah önlüklü resmi bir öğrenci oldum. Taa üniversite bitip bir dershanede öğretmenlik yapmaya başlayıncaya kadar da daktilo aklıma hiç gelmedi. Okul yıllarım boyunca kesintiye uğradığını dahi fark edemediğim 'tuşlarla yazmak mutluğum', eğitimci olduğumda yeniden başladı. Bir çocuğun oyunlarına, oyunlardaki rollerine iyi bakın. Kariyer yolculuğuna etki eden mizacına, doğal ilgilerine, yatkınlıklarına dair pek çok ipucu bulabilirsiniz. Elbette o çocuk ekran kuşatması altında esir kalmamışsa.
Lise yıllarım atari salonlarındaki makineleri doyurmakla geçmiş olmasına rağmen bilgisayarlarıma hiç oyun kurmadım. Bunu övünmek için söylemiyorum. Bu sadece kendimle ilgili bir tespit. Bilgisayar benim için bir yazı makinesi. Öğrenmek, konuşmak, paylaşmak istediklerim için bir mucize. Bilgisayarın gibi yazısı kendisi için bile okunamayacak durumda olan biri için ne kadar değerli olduğunu tahmin edin. Ki dönüp baktığımda kalemle yazı yazmam gereken durumlar yüksek kaygı yaşadığım zamanlardır.
İtirafa Gel
Hatta o zaman... TÜYAP Kitap Fuarında... İlk kitabım 'Beni Heyecanlandırıyorsun SBS'nin imza günümde kimse kitabımı almasın ve ben de içine bir şey yazmak zorunda kalmayayım diye dua ediyordum. Çünkü sadece imza olsa kolay. O zaten birkaç harf karalaması. Ama birinin ismine bir dilek, not yazmak... Benim için zordu.
Yazmayı seven biri olacağımı hiç tahmin etmemiştim.
Koskoca öğrencilik yaşantımda aldığım tek aferin ortaokuldaki Türkçe dersinde kompozisyon ödevi sonrası öğretmenin omzuma eliyle dokunmasıydı. Öğretmenin ismini hatırlamıyorum ama kompozisyon konusunu çok iyi hatırlıyorum. 'Dış güzellik mi, iç güzellik mi daha önemlidir?'
Yakışıklı olma iddiası hiç olmayan, ergenlik dönemini sivilcelerinden dolayı trafik lambasının kırmızı ışığına benzer bir sıfatla yaşayan o çocuk; tüm yaratıcılığıyla, savunmasıyla neler yazmıştı ki öğretmenden aferin aldı?
Ben sıramda otururken o ayakta, kâğıdıma göz atıp, başını sallayıp, omzuma elini koymasından bu anlamı çıkarmıştım. Bir şey söylememişti... Ama şimdi düşününce... Belki de öğretmen yazdığım şeyleri beğendiği için değil de benim durumuma üzüldüğü için bir 'avutma jesti' yapmış da olabilir. Her neden yaptıysa yaptı. Ama o dokunuş, o bakış kariyerime etki etti. Biliyorum.
Konu konuyu açıyor. Fakat bunları anlatıyorum çünkü 'okul hayatı kariyer yolculuğunun öncesi filan değil bir parçası'. Hatta okul öncesi çocuğun oyunları da bu öykünün başlangıcı olabilir.
Benim ilk tanıdığım rehber öğretmenim kendimdi. O da o zamanlar stajyerdi. Elbette o yaşıma kadar bazı öğretmenlerim bana enformel bir şekilde rehberlik etmiştir. Ancak bir insanın gelişim ihtiyaçlarına yönelik formel bir rehberlik hizmetini ben almadım. Benim kuşağımda pek çok insan gibi...
Bugün her okulda PDR Bölümünde meslektaşlarım var. Branş öğretmenleri de rehberlik yapmaya çalışıyor. Ancak rehberlik hizmetlerini; motivasyon görüşmesinden, motivasyon seminerinden ibaret sanan çok insan var.
Liselere ve üniversiteye hazırlık kurslarında sınav rehberliği için motivasyonel seminerler sunmayı seviyorum. Hatta rehberliğe başladığım ilk yıllarda; spor psikolojisinden, iletişim tekniklerinden, NLP'den ve diğer kişisel gelişim literatüründen öğrendiklerimle; derece öğrencilerine grup oturumlarıyla da rehberlik ettim.
Ancak rehberliğin eğitsel, akademik, bireysel, sosyal, mesleki, kariyer boyutlarını düşününce yiyecek çok fırın ekmek vardı.
Bitti mi? Bitmedi! Peki, öz düzenleme becerileri, zaman yönetimi, ekran kullanım alışkanlıkları, akademik motivasyon kaynakları? Bu konular da benim kafa yorduğum alanlar.
Akran ilişkileri, 'hayır' diyebilmek, ilişkilerde sınır koymak, karakter güçleri, ergenlik, gençlik sorunları, hedef belirleme, öz güven, kişisel değerleri fark etme, çocuğu sınav döneminde olan ailelere rehberlik gibi başlıklar için de öğrendiklerim, paylaşmak istediklerim var. Öğrencileri kişisel gelişim yani bireysel - sosyal - duygusal gelişim alanlarında da desteklemeyi amaçlıyorum.
Dedim ya ucu bucağı yok bu rehberliğin. Onlarca alt başlığı olan 21. yüzyıl becerilerinin gençlere kazandırılması, kariyer farkındalıklarının güçlenmesi, kişisel özelliklerini anlayıp bunlara uygun meslekleri tanımaları da gerek. Yine durumdan görev çıkarıp konuda da yazmayı, konuşmayı, iyi kaynakları göstermeyi seviyorum.
Hâl böyle olunca ömür yettiği, sağlık izin verdiği sürece yani mümkünse bu hayat tamamlanana kadar rehberlik etmeye devam edeceğim. Çünkü öğrenmeden duramıyorum ve paylaşmak için de can atıyorum. Kendimi durduracak değilim.
Şayet yazdıklarımdan, konuştuklarımdan haberdar olmak isterseniz, e-postanızı 'Haberdar olmak isterim' kısmına lütfen yazın. Sosyal medya hesaplarınızdan da takibe alırsanız sevinirim. Çünkü o mecralarda da sizinle iletişimde olmaya çalışıyorum.